Yemeğe “sevgimi” kattım!

Bir aşçı; yemek yaparken fiziksel özelliklerini örneğin el becerisini kullanır, biliş özellikleri yani bilgisi ile malzemeleri en uygun miktarda kullanarak en doğru sırada pişirir ve nihayetinde duygusal özelliklerini yani “sevgisini” yemeğine kattığını söyler.

Patron veya yönetici veya işçi, kısacası bütün iş insanları, bir aşçı gibi işini yaparken az ya da çok sahip olduğu fiziksel, biliş ve duygusal özelliklerini kullanır.

Mekanik sistemler veya robotlar, çok uzak olmayan gelecekte, gerekli fiziki ve biliş özelliklere sahip olmanın yeterli olduğu bütün işleri yapay zekâsını (biliş özellik) kullanarak, 7/24 çalışarak yorulmadan (fiziksel özellik) yapabilecektir. İşini yaparken sadece fiziki ve / veya biliş özelliklerine güvenenlerin veya bunlara sahip olmanın yeterli olduğunu düşünenlerin yerine robotlar, çalışacaktır.

Peki bu durumda robotlara karşı rekabet için insanların elinde sadece duygusal özellikleri mi kalacak?

İnsanlar, ya tutku, mutluluk, coşku, güven, empati, sempati, ümit, vicdan gibi olumlu duygularla ya da mutsuzluk, kendini beğenmişlik, öfke, bencillik, kötümserlik gibi olumsuz duygularla yaşar ve çalışır.

Robotlar, insanlara has olan duygusal özelliklere de sahip olabilecek mi?

Benim cevabım “hayır” olacaktır. Ya da “hayır” olmasını istiyorum!

Eğer insanların elinde sadece duygusal özellikler kalacak ise insanlar, hangi işi yaparsa yapsın bu işi yaparken mutlaka olumlu duygularını kullanmalıdır.

Bunu yapabilen ve hatta yemeğe “sevgisini” katan aşçı gibi işine ve özellikle hayatına olumlu duygularını katan ve günümüzün modern söylemi ile duygusal zekâsı olan ve bunları kullanabilen insanlar, sadece robotlarla değil diğer insanlarla olan rekabette kazanacaktır. Zira mutluluk, coşku, tutku ve diğer olumlu duygular, bize yani insanlara hem anlamlı bir amaca sahip olmayı sağlar hem de yaşamın her anında oluşabilecek olumsuz duygulara karşı gerekli direnci sağlayacak esnekliği getirir.

Hayatta ve işinde mutlu gibi davranan yani “MIŞ gibi olumlu duygular” gösteren insanlar, öncelikle kendine ve sonra topluma ve iş hayatına fayda sağlayamaz.

Toplumun her kesiminde ve özellikle çocuklarımızda ve gençlerimizde duygusal zekanın gelişmesi ve bunları hayatlarında ve işlerinde kullanması için daha fazla çalışma yapılmalıdır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir