Ey Canavar, Benim Tedarik Zincirim Var

Ben, çocukluğumdan gençliğime kadar hep “Enflasyon Canavarı” sözünü işittim ve enflasyonist ortamda büyüdüm. 

Enflasyon, 2000’lerin başından itibaren tek haneli sayılara düşmesine rağmen maalesef son iki yılda yine artmaya başladı. 2017 yılının Ekim ayında %11,90 olan TÜFE, %112 artışla 2018 yılının Ekim ayında %25,24’e ve aynı dönemde ÜFE, %160 artışla %17,28’den %45,01’e yükseldi.

Enflasyon, ya toplam talebin toplam arzdan fazla olması (Talep Enflasyonu) ya da üretim maliyetlerinin artması (Maliyet Enflasyonu) nedeniyle pazardaki fiyatların yükselmesi olup paranın satın alma gücünün azalmasına yani aynı miktar para ile daha az mal veya hizmetin alınmasına sebep olur ve kişiler veya şirketler, yükselen fiyatlar nedeniyle daha az satın alır.

Capital Dergisinin Ağustos 2004 sayısındaki “Stok Azaldı Devir Hızlandı” yazısında “Türkiye’de stok tutma sürelerinde yüzde 50’nin üstünde azalma var. Bunu tetikleyen en önemli faktör, düşük enflasyon. Uzmanlara göre ‘gerçek ticaret’ dönemi şimdi başladı. Şirketler yeni entegre çözümler üstünde çalışıyor. Bu sistemlerin stok tutma süresi ve maliyette önemli düşüşler yaşanmasına neden olacağı konuşuluyor. Enflasyonun düşmesi ile birlikte stokta mal tutmanın maliyeti, ağırlaşmaya başladı. Şirketler düşük stokla çalışmayı öğrenmeye çalışıyor. Hemen hemen her sektörde stok tutma süreleri düşüyor.” diye yazılıdır. https://www.capital.com.tr/capital-dergi/capitalde-bu-ay/stok-azaldi-devir-hizlandi

TÜFE ve ÜFE verileri incelendiğinde Türkiye’de “Talep Enflasyonu” yerine birçoğu Tedarik Zincirindeki faaliyetlerde oluşan girdilerin maliyetinin yüksek olmasından kaynaklanan “Maliyet Enflasyonu” görülmektedir (Ekim 2017 – Ekim 2018, akaryakıt dâhil olmak üzere girdilerin maliyetleri de %25-30 arttı).

TÜFE ve ÜFE verisine bakıldığında yükselen maliyetlerin, henüz aynı oranda müşteriye veya tüketiciye yansıtılmadığı ancak bunların, yakın gelecekte yansıtılabileceği ve TÜFE’nin daha fazla yükselebileceği öngörülebilir.

Enflasyonist ortamda müşteriler, çok yüksek fiyattan mal veya hizmet alabilecek midir veya çok daha fazla seçici mi olacaktır?

Günümüzün dijital ortamında müşteriler veya tüketiciler, anlık fiyat şeffaflığı ve sınırsız mal veya hizmet seçeneğine sahip olup özellikle enflasyonist ortamda bütçelerine en uygun malı veya hizmeti seçmek için çok daha fazla hassasiyet gösterecektir.

Enflasyonist ortamda şirketler, müşterileri kazanmak veya kaybetmemek için nasıl rekabet edecek?

Enflasyonist ortamda şirketler, yükselen maliyetlerini tedarikçilerinin üstüne mi yıkacak yoksa başka bir şey mi yapacaklar?

Enflasyonun Tedarik Zincirine etkisi, özellikle envanter yönetiminde ve bununla ilişkide olan süreçlerde hissedilebilir ve enflasyon, envanter yönetimi zorlaştırırak maliyetlerin yükselmesine ve stoklarla ilgili risklerin artmasına yol açar.

Şirketler, stokların doğru yönetimi için çok daha dikkatli olmalı ve hatta stok yönetimi (envanter seviyesi, EOQ, envanter devir oranı, FİFO veya LİFO vs.) için kullanılan mevcut politikalar ve stok yönetimini etkileyebilecek diğer uygulamalar (satış, pazarlama, üretim), tekrar gözden geçirilmelidir. Örneğin:

  • Nobel Ekonomi Ödülü alan Mundell ve Tobin tarafından da belirttiği gibi şirketler, enflasyonist ortamda yükselen maliyetlerden daha az etkilenmek için daha yüksek miktarda envanter tutar (yüksek enflasyon, şirketleri yüksek seviyede stok tutmaya teşvik eder). Bu da depolama ve envanter maliyetinin ve bunlarla ilgili risklerin artmasına yol açar.
  • FİFO, LİFO vb. kararlar, envanterin belirli bir zaman dilimi boyunca satışa ne kadar iyi dönüştüğünü gösteren “Envanter Devir Oranını” (inventory turnover ratio) enflasyonist ortamda etkileyebilir. Şirketler, aslında düşük enflasyonist ortamda ve yüksek envanter devir oranı ile çalışmak ister çünkü bu ikisinin olması durumunda kaynaklar, daha doğru kullanılabilir. İdeal olarak, depolama maliyetini ve stokta bağlanan paranın maliyetini en aza indirmek için mümkün olduğu kadar düşük stok tutulmalıdır ancak fiyatlar yükseldikçe satın alma yöneticileri, mümkün olan en düşük fiyattan daha fazla miktarda (uzun bir süre sonra kullanılacak veya satılacak olsa bile) ürün stoklaması yaparak envanterini yükseltebilir ve bu da Envanter Devir Oranının düşmesine yol açar. Enflasyonist ortamda her durumda aynı (satış miktarı, satış miktarı artışı, satış fiyatı, faiz oranı, dönem) olan iki şirket için brüt kâr ve brüt kâr marjı, FIFO uygulayan şirketlerde LIFO uygulayan şirketlere göre daha fazla olablir. Öte yandan Envanter Devir Oranı, LİFO uygulayan şirketlerde FIFO uygulayan şirketlere göre daha fazla olablir.
  • Şirketler, envater üzerinden “kâr” elde etmeyi (düşük fiyattan satın alma ve enflasyon etkisi ile daha yüksek fiyatla satılacak beklentisi) ve büyük miktarda stoğu bir kerede satın alarak “sipariş maliyetlerini” de düşük tutmak ister. Oysa bu kâr, gerçek kâr değil, “hayalî” kârdır ve enflasyon düşerse bu “kâr”, yerini “zarara” bırakabilir. Bu durumda şirketler, normalden daha fazla envantere sahip olacak ve eğer satışlar, bir şekilde arttırılamazsa (örneğin çok daha uzun vade, uzun garanti süresi, ilginç kampanya, “fiyatlar, çok artacak korkusu mesajı” veren ilginç reklam, daha kısa sürede teslimat gibi farklı yöntemlerle) envanter devir oranı, düşer.
  • Normalden daha fazla miktarda satın alınarak “sipariş maliyetlerinin düşürülmesi” amacı, tedarikçilerin üretimini ve lojistiğini (depolama, nakliye vb) olumsuz etkileyebilir ve teslim sürelerinin uzamasına neden olabilir.
  • Ekonomik Sipariş Miktarı (EOQ) modeli, “toplam stok maliyetini” asgari seviyede tutan “sipariş miktarını” belirlemek için kullanılır. Toplam stok maliyeti, “bulundurma maliyeti” ve “sipariş verme maliyeti” toplamına eşittir. Bulundurma ya da envanter tutma (taşıma) maliyeti, stok için ödenen bedelin alternatif maliyeti yani güncel faiz oranı ve stok için depolama (aydınlatma, ısıtma, kira, insan kaynağı, sigorta, kayıplar vs) maliyetlerdir. Diğer bir değişle şirketinin “İşletme Maliyeti” olarak düşünülebilir. Enflasyon, faiz oranlarını yükseltir ve bu da envanter bulundurma maliyetini arttırarak daha düşük EOQ seviyesinin oluşmasına yol açar. Piyasadaki faiz oranı arttıkça EOQ, azalır.
  • Pazarlama ve satış, pazarda söz sahibi olmak için ürünleri hafif varyasyonlarla teklif edebilir ancak ürün modellerinin sayısının artırılması, satın alma ve imalat süreçlerini zorlaştırabilir ve buradaki maliyetlerin yükselmesine sebep olabilir.

Şirketlerin Tedarik Zinciri ve lojistik süreçlerinin enflasyondan etkilendiği kadar onların tedarikçilerinin Tedarik Zinciri ve lojistiği de enflasyondan etkilenmektedir. Bundan dolayı şirketler, sadece kendileri için değil Tedarik Zinciri içindeki ilgili bütün mal veya hizmet sağlayan tedarikçileri ile mutlak şekilde birlikte çalışarak doğru Tedarik Zinciri Yönetimi uygulamalıdır.

Tedarik Zinciri Yönetimi, doğru yapılırsa (verimli, etkili, etkin) yükselen girdi maliyetleri iyileştirilerek maliyetlerin düşürülmesi sağlanabilir ve böylece “Maliyet Enflasyonu” düşürülebilir. Aksi durumda şirketler, hatta şirketlerin bölümleri, ve şirketin tedarikçileri sadece “kendi çıkarları ve faydaları” için hareket ederse enflasyon ve sonucunda maliyetler, daha fazla yükselebilir çünkü enflasyonist ortamda artacak olan stok maliyeti ve zorlaşacak stok yönetimi, müşteriye sunulmak üzere üretilecek mal veya hizmetin birim maliyetini de yükseltecek ve bu süreci, zorlaştıracaktır.

Buna ilaveten iş süreçlerindeki verimsizlik ve rakiplerin “daha kısa sürede teslim” gibi rekabetçi uygulaması veya olası problemlere karşı gereksiz emniyet stoğunun tutulması veya muhtemel sorunlar nedeniyle tedarikçilere olan güvensizlik veya talep tahminlerinin çok sapması veya her aşamadaki stoğun bilinmemesi veya temin süresinin uzaması veya depodaki dağınıklık veya depodaki operasyonel hatalar gibi stokları arttıracak diğer hareketler, maliyetlerin daha fazla yükselmesine ve dolayısıyla enflasyonun artmasına sebep olabilir.

Enflasyonist ortamda müşterilerine zorunlu olarak daha yüksek fiyatlar vermek veya yüksek fiyat vermemek için sadece maliyet düşürmek yerine Tedarik Zincirine daha doğru yaklaşarak maliyet iyileştirme düşüncesiyle hareket eden ve tedarikçileri ile “MIŞ gibi yapmadan” gerçekten entegre çalışan şirketler, sadece maliyet düşürmek isteyen ve “silo kültürü” yani “benden sonra tufan kopsun” düşüncesi ile hareket eden ve maliyetlerini tedarikçilerine yıkmak isteyen şirketlere göre çok daha fazla fayda (maliyet iyileşmesi, daha fazla kâr, rekabet avantajı) elde edebilir.

Hem ülkemiz ve vatandaşlarmız hem de şirketler için çok kötü olan yüksek enflasyon, aslında bizim (ülkemiz, vatandaşlarımız, şirketler) için fırsatlar da getirebilir. Şirketler, bu dönemde Tedarik Zincirini daha doğru yönetmek için gayret gösterebilir.

Belki de “zincir” olarak gösterilen hammaddeden müşteriye kadar olan süreç, artık “yumak” gibi gösterilebilir. Zira “zincir” durumunda şirketler, silo gibi hareket ederek sadece kendileri için hareket etmekte ve sadece kendilerini düşünmektedir. Oysa “yumak” gibi gösterilirse hammaddeden müşteriye kadar çalışan her şirketin birbiriyle nasıl etkileşim içinde olduğu daha net ifade edilebilir.

Capital Dergisinin Ağustos 2004 sayısındaki “Stok Azaldı Devir Hızlandı” yazısında “gerçek ticaret’ dönemi şimdi başladı.” diye yazılmasına rağmen bana göre “gerçek ticaret” dönemi, esas şimdi başlıyor. Zira hem artık ticaret, çok zor hem de envanteri yönetmek, çok zor.

++++

  • Petrol Ofisi İstanbul Anadolu V/Max Eurodiesel KDV’siz fiyatı, 31 Ekim 2017 4,22 TL (KDV’siz) ve 31 Ekim 2018 5,41 TL
  • Maliyet düşürmek, sivrisinekleri öldürmek; maliyet iyileştirmek, bataklığı kurutmaktır. Sivrisinekleri, öldürmek nispeten kolaydır ama bir süre sonra oda, tekrar sivrisineklerle dolabilir. Oysa eğer bataklık kurutulabilirse odaya bir daha sinek girmez ve rahatça uyunur.
  • Verimlilik, sinekten yağ çıkarmaktır ama sinekten çıkarılan yağ ile yemek, yapılamaz. Bu yüzden verimlilik kadar “etkili” ve “etkin” olarak çalışmak, önemlidir.

Buğday vb. tahıl ürünlerinin çevre koşullarından korunması ve dışarıdan herhangi bir şeyin karışmasını önlemek için kullanılan yüksek ve silindirik yapılara, silo denir. Bu silolar gibi silolara ayrılmış şirketlerdeki bölümlerin içine “yabancılar giremez”.  Her bölüm, diğer bölümlere kapalı bir hayat yaşar ve adeta kendi beyliğini kurar. Böyle çalışan şirketlere, “silo kültürlü” şirket denilebilir. Birçok şirket silo bazlı organizasyonel yapılara sahip olduğundan, iş birimleri veya fonksiyonlar arasında doğru iletişim ve bunun sonucunda birlikte çalışmak, çok kolay değildir. Bunlar, yalnızca kendilerine odaklanır. Maliyet iyileştirme, entegre bir yaklaşım gerektirir ve insanların davranışlarını değiştirmeyi içerir.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir